Neden Afrika’da 1 doların altında yaşadım?

Yeryüzünde 1 milyar insan, Afrika’da ise nüfusun %52’si günde bir doların altında yaşıyor. Açlık ve kirli su dünyadaki tüm savaşlardan daha fazla can alıyor.

2014 yılında kent yaşamı ve konforunu bırakarak, bu insanların hikayesini zerre miskal mertebesinde anlamak adına bir empati yolculuğuna çıktım. Afrika’da bir köye yerleştim ve komşularım gibi günde 1 doların altında yaşamaya başladım. Gece yatağa aç girmemek için tarım yaptım. Suyu, köylüler gibi kuyudan içtim. 1 dolarım bittiğinde aynı komşumdan pirinç istedim. Sömürgeciliğin ve iç savaşların karanlık yüzünü gördüm. Rehin alınmaya çalışıldım. 30 kilo verdim ama çok şey kazandım. Tek yöne biletle başladığım bu sıra dışı Afrika yolculuğu, sonrasında bana unutulmuş binlerce insanın dönüşen hikayesine tanık olma fırsatı verecek ve IDEA Universal’ın kuruluş hikayesi olacaktı.

 

IDEA Universal

 

Bir gerçeği duyarsınız ve derinden sarsılırsınız ya… işte böyle bir duyguydu yaşadığım. Günde 1 doların altında yaşamak zorunda kalan 1 milyar insan! Bu insanlar nasıl yaşıyorlardı? En temel ve vazgeçilmez ihtiyaçları olan; temiz suya, gıdaya, eğitime, enerjiye, barınmaya ve sağlık hizmetlerine nasıl erişebiliyorlardı? Parasal durumun ötesinde sosyolojik alana yansıması nasıldı? Aşırı yoksulluk, özellikle yeterli gıdaya en çok ihtiyaç duyan bebekleri ve çocukları nasıl etkiliyordu? Bu döngüden çıkmak mümkün müydü? Yolsuzluğun boyutları nelerdi? Yıllardır Afrika’ya yapılan yardımlar bir işe yarıyor muydu?

İstanbul’un görece olarak varlıklı semtlerinden Moda’da tek başına yaşayan, iyi bir maaşı olan, gece hayatını ve tüketimi seven, konforlu bir yaşam süren 28 yaşında bir genç olarak kitaplarda cevabını bulamadığım bu sorulara cevap bulmak istiyordum. Afrika’yı söylenen ya da gösterilenlerle değil insanıyla, tarihiyle, doğasıyla, kadim bilgeliğiyle anlamak istiyordum.

 

 

Moda’dan Afrika’ya tek yöne biletle başlayan yolculuk

 

2014’te işimden istifa ettim, ev eşyalarımı ihtiyacı olan öğrencilere dağıttım, kredi kartlarımı ve tüm üyeliklerimi iptal ettim. Tüm mal varlığımı bir sırt çantasına sığacak kadar küçülttüm. Tek yöne bilet alarak çocukluk hayalim olan Afrika’ya doğru yola çıktım. Artık yeryüzü evimdi.

Etrafımdaki herkes yaptığımın çılgınlık olduğunu, dersimi alıp geri dönmek zorunda kalacağımı söylüyordu. Ben de ısrarla “gerçek çılgınlığın yeryüzünde temiz bile olmayan su için kilometrelerce yürüyen, gece yatağa aç girmek zorunda kalan bir milyar insanın hikayesini görmezden gelmek’’ olduğu cevabını veriyordum.

 

 

 

 

 

Mta Kbu Mwta köyünün sırrı

 

İlk yolculuğum Tanzanya’nın kuzeyindeki Masai kabilesi ve diğer eşitlikçi toplumların da yaşadığı Serengeti coğrafyasına oldu. Attığım ilk adımla kıta beni bağrına bastı. İnsanların ‘güvenli değil’ uyarılarına aldırmadan sırt çantamla köylerde gezmeye başladım. Yemek istemek için durakladığım Mta Kbu Mwta adında bir Masai köyünün sakinleri beni tanrı misafiri olarak gördü ve evlerini açtı. Serengeti milli parkının eteklerindeki bu yoksul köyün benim yaşamımı kökten dönüştüreceği aklımdan dahi geçmemişti.

 

 

Mta Kbu Mwta; güneşin bereketini hiç eksiltmediği, insanların eşitlikci yaşadığı, ruhani pratiklerin her gün yapıldığı, paylaşmanın ve bir olmanın gücüne inanan yokluk içinde bir köy. Köydeki yokluk öyle böyle bir yokluk değil. Köyün çıplak ayaklı çocukları ugali ismini verdikleri bir tas mısır lapasını bulduklarında kendilerini şanslı hissediyor. En yakın sağlık ocağı arabayla 5–6 saat. Doğumlar geleneksel yöntemlerle yapılıyor. Müdahalenin gerekmesi durumunda köyde araba olmadığı için sağlık ocağına erişme şansı yok. Hem yetersiz beslendikleri hem de sağlık hizmetlerine erişemedikleri için çocuk ölümleri yüksek.

 

 

Afrika ve Anadolu masallarının dostluğu

 

Köyde gezinirken bir Afrika elması ağacı altına ilkel yöntemlerle yapılmış sınıf olduğunu farkettim. Sınıf derken öyle tahmin ettiğiniz gibi değil. Birkaç sıra ve bir kara tahtadan ibaret. Sınıfa yaklaştığımda öğretmenin olmadığını söyledi çocuklar. Hasta olan gönüllü yerel öğretmen bir aydır gelemiyormuş. Çocuklar da belki bir gün çıkar gelir diye her gün sınıfa gelmeye devam ediyormuş. Durumu fark edince çocuklara benimle etkinlik yapmak isteyip istemediklerini sordum. Hep bir ağızdan Swahili dilinde elbette anlamına gelen “kwa kweli” dediler.

 

 

 

 

3 gün boyunca etraflarındaki vahşi hayvanların tanınmasından ingilizceye, hijyenden hastalıklardan korunmaya birçok etkinlik yaptık. Onlar bana Afrika masalları anlattı, bense onlara Anadolu masalları. Ancak üç günün sonunda kız çocuklarının büyük çoğunluğunun etkinliklere gelmediğini fark ettim. Nedenini sorduğumda ise kız çocuklarının su taşımaktan dolayı derse zamanlarının kalmadığını cevabını verdiler.

 

 

Hayatımı dönüştüren kız çocuğu; Fatima

 

Aynı gün Fatima adında 7 yaşında dünyalar tatlısı bir kız çocuğu ile tanıştım. 2 yıl önce köye bir gezici hemşire gelmiş. Onunla tanıştığı günden beri büyüyünce hemşire olma hayalleri kuruyormuş. Kendisine suyu nereden getirdiğini sordum. 2 saat uzaktaki su birikintisinden getirdiğini söyledi. Ertesi gün Fatima’nın her gün yaptığı su yolculuğuna katıldım.

 

Fatima

 

 

Çıplak ayaklarla yaptığımız iki saatlik yürüyüşün ardından su kaynağına ulaştık. İçindeki kurtçukların ve parazitlerin gözle görülebildiği, çamur renginde bir su. Bölgede yaşayan yabani hayvanlar da buradan su içiyormuş. Öyle bir su ki içinde bulunduğumuz yüzyılda böyle bir suyun hala içilebiliyor olduğunu anlamak ve bunu kabul etmek mümkün değil. Yeryüzünün bir tarafında Mars’a gitmek tartışılırken diğer tarafında böyle bir suyun milyonlarca insan tarafından içiliyor olmasına inanmak güç.

Fatima birkaç gün sonra bu sudan dolayı hasta oldu. Onun yüksek ateşten dolayı yüzünden akan boncuk boncuk terlerini gören, onun bu hikayesine tanık olan hiç kimse yaşamına eskisi gibi devam edemezdi. Geçen her gün, her dakika Fatima ve onun gibi milyonlarca çocuğun bu hikayesini duymayan bilmeyen insanlar adına bir utançtı. Çünkü Şehrazad’ın birinci masalının sırları bize insanlığın yaptığı her eylem kadar yapmadığından da sorumlu olduğunu fısıldıyordu.

 

 

Sınırın altında yaşam

 

Günler geçerken ben köydeki diğer dostlarım gibi günlük 1 doların altında yaşamaya devam ediyordum. Benim bu empati yolculuğum elbetteki bu insanların her gün yaşadıklarının zerresi bile olamazdı ancak benim tarafımda öğrenme yolculuğumu derinleştiren önemli bir eylemdi. 1 dolar karşılığında günde bir öğün yemek yiyebiliyordum. 

 

 

 

Çoğu zaman patates benzeri bir kök bitkisi olan casava, 100 gram kadar fasulye ile yaptığım yemekle besleniyor, köyün su birikintisinden getirdiğim suyu yanımda taşıdığım filtre ile arıtarak içiyordum. Bu yolculuğun içinde gece yatağa aç girmek de günlük yaşamımın bir parçasıydı. Bu deneyimle ilk kez Afrika’da çokça görülebilen, çoğu kez yıkıma yazgılı olmanın görünür halleri olarak kabul edilen boş vermişlik, ataletin nasıl ete bürünebildiğine kendimde tanık oldum. Yetersiz gıda düşünme ve eyleme geçme motivasyonumu yavaşlatmıştı. Zordu. Güç yitimi yaşıyordum.

 

 

Yıllarca uzak kalmış iki kardeşin buluşması gibi

 

Bir taraftan bu köyün su sorununa nasıl çözüm bulabileceğimizi araştırmaya koyuldum. Bölgedeki en büyük şehir olan Arusha’ya gittim, internetten sayfalarca yazı indirdim. Köylülerle saatlerce süren toplantılar yaptım. Herkesin hayallerini dinledim. Çözüm olarak karşıma köye yapılabilecek 100 metrenin üzerinde bir sondaj çıktı. 

 

 

 

Türkiye’de yaşayan arkadaşlarıma bu hikayeyi anlattım. Verdikleri küçük destekler sayesinde başkent Daruselam’dan köye sondaj makinesi getirdik. 4 günün sonunda köylülerle birlikte ortaya koyduğumuz tüm çabalarımız sonuç verdi ve sondaj kuyusundan tertemiz su çıkmaya başladı. Sonrası mı? Yıllarca buluşamayan iki kardeşin buluşması gibi. Martının denizle ilk kez buluşması gibi. Yıllar süren kışın ardından baharın gelişi gibi.

Bu sadece Fatima’nın ve Mta Kbu Mwta köyünün temiz suya kavuşması demek değildi. Bu aynı zamanda her gün suya yapılan kilometrelerce yolculuğun sona ermesi demekti. Çocukların başlarının üzerindeki kendilerinden ağır su kovalarının yerini kitapların alması demekti. Annelerin çocuklara daha fazla dokunması, çocukların okula daha fazla zaman ayırması demekti. Daha iyi bir gelecek hayali demekti.

Mta Kbu Mwta Köyü bir grup vicdanlı arkadaşımın küçük destekleri sayesinde o gün bu gündür tarım yapabiliyor, başlattığımız tohum bankacılığı ve eğitimler sayesinde köy, kendisine yetecek gıdayı üretebiliyor, köyün öğretmeni derslerine devam ediyor, kız çocukları eğitimlerine devam edebiliyor.

 

 

Masal büyüyerek devam ediyor

 

Ben ise günlük 1 doların altında yaşamamın getirdiği deneyimle o gün bu gündür yeryüzünün unutulmuş coğrafyalarına, kimsenin bilmediği insanlarına yolculuklar yapıyorum. Ve okuduğunuz bu anlamlı hikaye şu an 106.000 insanın hayatını dönüştüren IDEA Universal Derneği’nin kuruluşunun mihenk taşı oldu. Gönüllü arkadaşlarımla birlikte kurduğum IDEA Universal Derneği ile bir noktadan aldığım iyilik tohumunu bir ötekine, sonra belki bir öncekini iki sonrakine, üç önce aldığımız heyecanı, daha sonra gelen bir başka coğrafyaya taşımaya; yeryüzüne, bütüne bir katkı yaratmaya çalışıyorum. Unutulmuş, hayal kurmayı bırakmış insanların hayallerine ortak olmaya çalışıyorum. Bazı zaman kendimi Nepal’in depremden yıkılan bir köyünde, bazı zaman Madagaskar’da iklim değişiminden dolayı çölleşen bir köyde bazı zaman da Senegal’de iç savaştan dolayı yerlerinden edilmiş, gıdası olmayan bir topluluklarla birlikte buluyorum. Hiç kimsenin bilmediği, bilseler de sakın gitmeyin dediği coğrafyalara gidip kalıcı bir dönüşüm yaratmaya çalışıyorum. Öyle yukarıdan inme değil, yerel halk, yönetimler, STK’larla birlikte çalışarak, inovasyonu kullanarak dönüşüm yaratıyorum. Yani kısacası size anlatmak istediğimiz hikâyenin tam da kalbinde yaşıyorum.

 

Kaynak